17 Aralık 2023 Pazar

Beyaz sayfam bile bana farklı gözüküyor, duruldum, sakinleştim, değiştim.

Aynadaki yansımam bile içimde büyüttüğüm çocuğa bir farklı geliyor. Bakışlarım daha filtreli, kalbim daha soğuk. Duygularım daha sakin. İnsanlara yaklaşımım, olayları değerlendirme şeklim her biri değişti. Böyle mi olması gerekiyordu bilmiyorum, büyüme evresinin bitmesi ve olgunlaşma dedikleri bu mu onu bile bilmiyorum. Bir yerlerde içimdeki çocuğun devreye girdiği anları özlüyorum, kendisini o kadar uzun süredir görmüyorum ki. Yapılması gerekenler ve yapılacaklar arasında yaşayan bir yetişkin haline geldim. Heyecanlarım, mutluluklarım hepsini fastfood gibi tükenmeye başladı. Yaşadığımı anladığım anların tadı damağımda kaldı. Hemen tüm çikolatayı tekte yemişim gibi hissediyorum. Belki de çikolata o kadardı zaten, bir tadımlık, bir anlık. Halbuki içimdeki çocuk mutluluğun süreğen bir şey olması gerektiğine inanırdı.

Çünkü kazanması çok zordu, kaybetmek bu kadar kolay olmamalıydı. Mutluluk bir hız treninde seyahat ediyormuş gibi gelmemeliydi insana, her bayırı zorlukla çıkan o tren o kadar hızlı aşağı inmemeliydi. Mutluluk yoldan keyif almak demekti. Yolu izlemek, yolda mola vermek, yolda yorulmak, yorulduktan sonra varacağın yeri düşünmek bunların hepsi mutluluğa dahil olmalıydı. En azından benim için hayat böyleydi. 17 yaşımdan beri söylediğim bir şey var, yolu güzelleştiren yol arkadaşlarımızdır diye. Liseye böyle veda etmiştim. Kendi mottom haline getirmiştim bu cümleyi, benim yol arkadaşlarım, benim hayatımı güzelleştiren gittiğimiz yol değil, sizlerdiniz.

Bir insanı sevmek, dünyanın en zor şeyiydi halbuki. İki hayatın orta noktada buluşması, bazen buluşmadan da ortaklaşması ne çok fedakarlık isterdi ve bunun bir mantığı öylesi böylesi de yoktu benim için. Benim sevgi dilim, kabullenmekti. Çünkü herkes, her canlı kabul görmeyi isterdi, herkes evinde gibi hissetmeyi isterdi. Olduğu gibi olabilmek dünyanın en büyük lüksüydü. Doğduğum günden beri ne eleştirilmeyi ne de eleştirmeyi sevmedim. Hepimiz dünyada yer kaplıyoruz, bir şekilde yaşıyoruz, tüm yolların sonunda bir benliğimiz oluşuyor, bu benlikle hayatta kalıyoruz, bazen geçtiğimiz yollar dizlerimizi kanatıyor, bazen geçtiğimiz yollar bizi sarıp sarmalıyor, ama günün sonunda ‘ben’ kavramımız oluşuyor. Bazen benlik kavramımız kendimize zarar veriyor, bazen de bizi dipsiz kuyulardan kurtarıyor. Her gecenin sonunda bize kalan hep biz oluyor. Elbette eleştirilemez derken, dokunulmaz değiliz. Kötü yönlerimiz hepimizin var, hepimizin değişmesi gereken sayısız şey var. Ama değişim sancılı olmamalı, değişim sarıp sarmalayarak olmalı, değişim severek yapılmalı. Öylesi makbul benim dünyamda.

Çünkü ben sevginin her canlıyı değiştirebileceğine inanırdım.

Sevginin dünyadaki en büyük ilaç olduğunu düşünüyordum.

Değiştim derken bunlardan bahsediyorum. Yıllar içinde benim de bakış açım değişti.

Sevginin gücüne bir yerlerde hala çok inanıyorum, bu romantik bakış açımı ne yazık ki kaybedemiyorum ama her şeyden ve herkesten önce ‘ben’ olmalı/ymış.

Benim için herkesten sonra ben gelirdi, çünkü benim yol arkadaşlarım benim hayatımdı. Ben ise yolun ta kendisiydim ama sonradan anladım ki, yoldan vazgeçmek insan için çok kolaymış. Sağa döndüğünde yolun değişiveriyormuş. Tüm o kendimi inandırdığım hikaye bozuluveriyormuş. Bu beni hala çok kırıyor, bu kırgınlığı görmezden gelerek bir yerlerde hala bu romantizmi besleyeceğim. İçimdeki çocuğa sözüm olduğu için bu duygularımı terk etmeyeceğim, olgunlaştıracağım, ama bunu hayatımın mottosu haline getirmeyeceğim

8 yıl sonra kendimi güncelliyorum, belki de olması gerekeni yapıyorum.

Yolu güzelleştiren yol arkadaşları değil, yolun ta kendisi. Bazen senin de yoldan sapman gerekecek. Doğru yolda olduğunu hissettiğin ana kadar istediğin kadar gezebilirsin, çünkü direksiyonda her zaman sen olacaksın. Sen yolun kendisi değilsin, insanlar üzerinden gelip geçmemeli. Zannediyorsun ki herkes o büyüttüğün çocuk gibi düşünüyor, hayır senin gibi düşünmüyorlar. Dolayısıyla sen birilerinin varlığı ile güzelleşmeyi kendine reva görmemelisin. Dönmen gerekiyorsa sağa döneceksin, sağ seni mutlu etmediyse sola dönebilecek güce sahip olmalısın. Dönüşlerini istersen usulca, istersen ani yap. Seni nasıl etkilediğine en iyi sen karar verirsin. Bu yolculuğun bir kuralı yok.

Kırgınlıkların, kızgınlıkların, mutlukların, mutsuzlukların hepsi senin bir parçan, yol boyu hangi şarkıyı açtığın, hangi duygunu besleyip büyüttüğün senin özgürlüğün.

Direksiyonda kalmayı unutmadan dilediğince gezeceksin, vakti geldiğinde tüm yollar bitecek ve istemesen de durdurulacaksın.

Ve unutma,

Yol arkadaşların başka yollarda yaşamlarına devam edecek.

Sadece sen duracaksın.

Sevgilerimle.

Belil. 

24 Şubat 2020 Pazartesi

240220

En sevdiğim mevsimi yüreğime hapsettim ben.‬
‪Uzak tuttum solan yaprakları, yağmurları. ‬
‪Soğuktan titrerken bedenim, sımsıcak kaldı kalbim. ‬
‪Her gördüğümde seni tomurcuklar açtı yüreğimde.‬
‪Cemre kalbimden vazgeçmedi. ‬
‪O kırılgan bahar çiçekleri yüreğimi mesken belledi. ‬
‪O kırılgan bahar çiçeği, yüreğine seni hapsetti‬.

15 Ağustos 2019 Perşembe

Pranga

kaç tane sen var? 
kaç tanesi iç sesin, kaç tanesi gösterdiğin?
içindekileri gösterebilen, her birine günlük hayatında da yer verebilen insanlara tıp literatürü bir isim armağan etmiş : 
çoklu kişilik bozukluğu. 

Amma velakin bu sefer büyükten açıyorum bahislerimi. 
Sen de biliyorsun hatta yaşıyorsun bu sefer diyeceklerimi.
Ailenin yanında, arkadaşlarının yanında, sevdiğinin yanında, yapayalnız kaldığında farklısın, bambaşkasın.
İnkar etme bununla yaşıyorsun
lakin içinde tutuyorsun.
Evet haklısın, insan olmanın sayılı güzelliğinden bu dediklerim:
Bukalemuna özenirken rengin yerine ruhunu degistirebilmek.
Yoksa aynı kalsan gardın düşer için dışına çıkar mazallah.

Hastalık olarak tanımlanan bu mevzuya olumlu ve minimalize tarafindan bakınca başka bir literatür de "rol" demiş . 
Insanın literatürü de böyle oluyor işte.
İşine geldiği gibi. 
Bukalemun misali. 

O halde,
bir dilemma çıkıyor karşımıza: normların aşırı hali hastalık mı, özgürlük mü? 
Senden beter birinin "hayattaki rolü" gereği sana deli demesi kulağa komedi dizisi gibi geliyor. 
bu sözde mizahi içerik günde kaç defa yaşanıyordur, kim bilir.
Akabinde bir soru daha düşüyor aklıma, 
tam anlamıyla ruh sağlığı yerinde bir insan var mi su koskoca dünyada?
Yoksa teşhisini almayı bekleyen deliler miyiz biz de? 
Ya da özgürlüğü tatmayı usuldan usula bekleyen sessiz ruhlar miyiz acaba?

Kim bilir derdim 
ama bir yerlerde eminim bir literatüre ayıp etmiş olurum. 
Boşverin o bilmediklerimizi de biliyordur.

* özerkleşmiş ruhlardan biri olarak, özgürlüğü tadan ruhlara
sevgilerimle. 



21 Temmuz 2019 Pazar

Çocuklar düşer, dizleri kanar.
Bazı çocuklar ağlar, bazıları da kanayan dizlerine aldırış etmeden topallar. 
Ben hala topallayan 21 yaşında bir çocuğum. 
Kalbim ruhum, aynı.
Hislerim tertemiz.
O kadar temiz ki sizi de kendim gibi sayarım.
Yetişkinliğe adım attığımı söyler herkes, kulaklarımı tıkarım. 
Hala kalbinin bir bölgesi kırık10 yaşında dizleri kanayan bir çocuğum.  
Kimse yapıştıramaz, bir edemez.

Bu yüzden kalbi kırık çocukları çok iyi anlarım.
Yaşı kaç olursa olsun, kalbi kırılmış çocukları ben gözlerinden anlarım. 

Zaman zaman,
Bırakırım çocukluğumu bir yana. 
Yetişkinliğimi koyarım tartıya.
Anlamaya çalışırım bir çocuğun kalbini kıranları,uslanmadan paramparça yapanları.
Çocukluğum ağlar sessizce yanımda.
"Anlayamazsın" der.
"Kaç yaşına gelirsen gel çözemezsin" diye ürkekçe fısıldar kulağıma.
Susmasını söylerim.
"ben de yetişkin oldum anlamalıyım" derim nasihat vermeyi bilirmiş gibi.
Çocukluğum öyle suspus bakar bana.
Çıkmaz sokakta kalmış yetişkinliğim, vazgeçer cevap aramaktan. 
En sonunda,
Kötülük bu olmalı der aklım.
Kalbim yakıştıramaz bunların saf kötülük olduğuna.
Çocuk halim konduramaz ki tüm bunları ilk aşık olduğu adama.
Bu yüzden uslanmadan cevap arar yetişkinliğim. 
Çocuk halim sussun diye, cevabını bulamadıkça üzülmesin diye. 
Lakin tuttuğum her ipin ucunda, gözlerimden ruhum fışkırır. 
Kötülüğü gözyaşlarım arındırır. 

Bu yüzden kalbi kırık çocukları çok iyi anlarım.
Yaşı kaç olursa olsun, kalbi kırılmış çocukları ben gözlerinden anlarım.

22 Ocak 2019 Salı

;

sahi nerede kalmıştım.

kaldığım yerden bir haberim çünkü.
aynadaki yansımam giymiş bedenimi tanımaya çalışıyor içindekini.
nelerden hoşlanırdım, nelere inanırım.
anımsar gibiyim.
anımsadığım kadarını da yaşıyorum.

bak geldim
kürkçü dükkanı misalı çaldım kapını,
seninle öğrendim özümü.
o yüzden son çare sana geldim.
sana gelene kadar bekledim.

demlendim.
özümü kustum.
acımı yaşadım.
sessiz kaldım.
sesten uzaklaştım.

ve biliyor musun?
büyüdüğümü ilk defa iliklerime kadar anladım.
çünkü bir şartı varmış büyümenin.
acı eşiğinin artmasıymış tek mesele.
üzerine yüklenen sorumlulukların, aldığın yaşın, dinlediğin hayatların çok ötesindeymiş büyümek.

ve yaşam, rüyadan farksızmış.
büyüdükçe anladım bunları.
aslında
bir gecede
büyüdüm.
girişi gelişmesi olmadı bile.
sonucu kaldı elimde.

hayatın döngüsü uzaktan mantıklı.
davulun sesi uzaktan hoş.
dibine girince acımasız.
zarını patlatırcasına acıtıyor canını.
acısı zamanla azalmıyor,
sansürlüyor zihnin olanı biteni
dudaklar susmaya alışıyor.
ruhsuz birinin kaleminden çıkmış gibi olmasının sebebi bunlar.
ruhsuz gelmiyorsa sana yazılanlar, içeride kopan fırtınadan nasibini almadığından.

günler ayları kovalarken anladım ki,
milyarlarca piyondan sadece biriyim bu diyarda,
buralardan giderken, 
son nefesimin hakkını vermiş olacağım.
kalp kırmayacağım.
tamamlanma üzerine kurulmuş şu düzende,
kimseyi yarım bırakmayacağım.

bunlar yaşanırken
her şeyi sana anlatmak istedim,
lakin
sakinleşmeyi
aklı selim anlatabilmeyi
tamamlanmayı bekledim.

o yüzden 
hoşgeldim.















25 Ağustos 2018 Cumartesi

0818

az gittim uz gittim.
dere tepe düz gittim.
bazen bir feribotta, bazen alacakaranlığı farlarıyla aydınlatan şehirler arası otobüste kendimi zaman içine hapsolmuş buldum.

gözlerim doldu,
burnum aktığında anladım ki her şey gerçekti.
her şey olağan ilerliyordu, zihnim hariç.
ne işim vardı benim oralarda.
muavini gören gözlerimin aksine zihnim hangi cehennemdeydi?

bedenim şu ana zihnim bi yerlere sıkışıvermişti.

-kahve, çay?
-sade kahve.

idmanlı olan zihnim ilk soruya çok ustaca cevap vermişti.
bunca yıl rol yapmaya alışmış biri için basit bir figüran rolüne eş değerdi, nerede olduğunu anlamadan sorulan soruya cevap vermek.
ne de olsa o kahve dökülmesin diye içilecek, ağızda bıraktığı buruk tat zaman kavramına meydan okuyacaktı.
bedenim bağıracaktı doğru zamana gel diye.
zihnim duymayacaktı, duysa da umursamayacaktı.
cam kenarında dışarıyı izleyecekti gözlerim.
sözde dışarıya bakan gözlerim allah bilir neyi görecekti karanlığın içinde.
yanımdaki yolcu anlamasın diye sırtım kollayacaktı beni.
belki uyuyor sanacaktı yanımdaki.
öyle sanması en güzeliydi.
ne gerek vardı meraklı bir zihni doyurmaya.
benimkinin derdi kendine yeterdi.

ışıklar kapandı.
bardaklar toplandı.
şükürler olsun.
rol yapmama gerek kalmadı.

gözlerim usulca kapandı.
her gece olduğu gibi zihnim kazandı.
bedenim yorgun düştü ikilemden.
kontrol etmeyi bırakınca gülümsedi dudaklarım,
ısındı vücudum.
bedenim dünyaya veresiyeydi.
zihnim şimdilik özgürdü.
illaki sabah gelecek
kahve sırasını çaya devredecekti.



19 Nisan 2018 Perşembe

meta*

Eskiden beri okuyanlarınız bilir.
Hayatım dilimde derdim kendime, bi denk gelse sen bile şaşırırdın bu saydam halime.

Anlatmıyorum artık pek bir şey.
Halbuki hislerim yaz diye zorlarken beni, susmayı yeğle(-dim/-eceğim)

Neden mi?

Bazı şeyler bana kalsın istediğimden.
Betimlemeden uzak kalsın.
Üryan şekilde zihnimde dolansın.
Yaşanmışlığı ruhumu okşasın.

İnsanlar merak etsin, ne oldu diye.
sen gülümsemenle cevap ver hepsine.

Yetmeyecek bu bazılarına,
Kötü insanların sohbetlerine meze olacaksın illa.
Ana yemek gelmeden doyur karınlarını usulca.
Ana yemeğe ulaşırız sansınlar bir türlü ulaşamasınlar.

Neden mi?

Bakma öyle güler yüzlü olduklarına.
Hepsi bencil.
Sözde sencil.
Baksan şu yaradılışa herkes sahip yalancı "en" takısına.
En vurdum duymazı, aslında en meraklısı.
En akıllı olduğunu sananı en budalası.

En masum gözükenin kuyruğuna bastığın anda, çöplüğüne giriş hakki kazanırsın bedavaya.
En hırçını okşadığında, sokuluverir koynuna.
Bakmayın kimsenin sevecen durduğuna, güven olmaz adem soyuna.


Yaşa.
Ve sakın kimseye anlatma.
İşte o zaman.

Kral çıplak eyvah!